6 Nisan 2009 Pazartesi

İTİRAFLAR=))

1 GB'lık cevşen

Bir alkış da sınava giderken, 1 GB'lık flash disc'e Kur-an'ı Kerim ve dualar atan, sonra da boynuna asan ve cevşen niyetine kullanan kardeşime gelsin.

Sarışının hamile hali

Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, gebelikle ilgili okuduğun; "Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." makalesinden sonra panikle bana dönüp; "Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" diye sorduğunda sana; "Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" diyemedim ya! Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!

Hemşiranım

Bir hastahane. Yoğun bakım odası. Sabah saatleri. Neşe içinde odaya giren bir hemşire hanım. Ve neşe içinde şakıyan sesi: "Ahmet beyy, Ahmet beyyy bugün keyifler nasıl? Ama küs müyüz canım?" Ahmet beyde ne ses ne nefes. Hemşire hanım neşeli neşeli gezinmekte. Dayanamayan hademe bir yandan yeri silerken cevap verir: "Hemişiraanım bu hasta eks olmuş galibaa." Hemşire hanımdan el cevap: "Sus da işine bak senn!" Ve nice sonra hastanın nabzına bakan hanımefendi hayretle bağırır: "Aaa hakkaten..." Bu olayı izleyen diğer hasta olan dayımın bize aktarırken son cümlesi: "Kendimi Türk hademelerine emanet etmek istiyorum."

Gaz kokusu

Büyük marketlerden birinde kasada kuyruktayız. Birden etrafa kötü bir koku yayılıyor, herkes yüzünü ekşitiyor "Kokunun kaynağı ben değilim." gibilerinden. Kuyrukta babasıyla bekleyen 8 yaşlarındaki bir veletin "Baba bu kokunun aynısıdan bizim banyoda da vardı." demesiyle, ortada kırmızı suratlı bir baba ve olayın faili bulunduğu için rahatlayıp tebbessüm eden bizler.

Siyah olsun da...

Kendi arabası diye siyah gördüğü farklı markadaki her arabaya binmeye çalışan ve birinde de başarılı olup araba anahtarı kabul etmiyor diye servisi arayan, iki saat nasıl olup da çalışmadığı hakkında servis elemanına cepten malumat veren başka salak var mı? Arabalarınızı kilitlemeden çıkmayın; binerim...

Eniştemin intikamı

Enişteme "Arabayı değiştirsene artık, benden bile daha yaşlı" diyorum, "Değiştiremem, araba yolda kalınca teyzen arabayı itiyor, peşimden koşması çok hoşuma gidiyor. Yıllarca ben koştum peşinden, şimdi biraz da o koşsun" cevabıyla gülüyorum, gülüyorum, hala gülüyorum.

Giyim kuşam

Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"

Gözlem yeteneği

Gece, geçirdiği trafik kazası sebebiyle acile getirilen hastanın yakınları odaya doluşmuşlar. Kontrole gelen doktor hemşirelere dönerek "Hastayı gözleme alın" deyip odadan çıkıyor. Peşinden bütün hasta yakınları da odayı boşaltıyor. Hastayla ilgilenmeye başlıyoruz. Aradan on beş dakika geçiyor, odanın kapısı aralanıyor. Hasta yakınlarından biri elinde sıcacık bir gözlemeyle odaya girip usulca hemşireye yaklaşıyor: "Doktor bey gözleme alın dediydi, bunu nereye bırakayım? Siz mi yedirirsiniz anası mı gelip yedirsin?"

Bireysellik

Anneme, "Hayatıma giren erkekler neden bu kadar çabuk çıkıyor? Bendeki şanssızlık genetik mi?" diye sordum. "O senin bireysel salaklığın, bizi bulaştırma!" dedi. Hemen sustum.

Cennet brokolisi

Sofrada "Hanım ben hiç brokoli yemedim." diyen seksenlik dedeme "Artık öteki tarafta yersin." cevabını veren hınzır bir anneannem var! Geberin Köpekler! Anti-bakteriyel sabunla ellerimi yıkarken, "Geberin köpekler!" diye kahkaha atan, bakterilerin ölüşünü zihninde canlandırıp bundan zevk duyan ben mi, neden güldüğümü anlattığımda "Hayvansın sen, onların da canı var!" diyen kız arkadaşım mı acaba daha çok alkışı hak ediyor? Alkışlayan ellerde bakteri olmasın lütfen.

16 Mart 2009 Pazartesi

Hep biryerlere,birşeylere yetişme çabasındasınız değil mi?


Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi. Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçiniz i ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında? Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?


Müşfik KENTER

12 Mart 2009 Perşembe

Bir Saatini Satın Almak İstiyorum...

Adam, akşam geç bir saatte işinden döndüğünde beş
yaşındaki oğlunu, kapıda kendisini beklerken bulur. Çok
yorgun ve perişandır. Çocuk heyecanla sorar:
- Baba, bir soru sorabilir miyim?
- Tabii ki sor bakalım ama kolay olsun.
- Bir saate kaç lira kazanıyorsun?
Baba, çok sinirlenir ve oğluna kızar.
- Seni ilgilendirmeyen işlerle ne diye uğraşıyorsun? Kaçsa kaç, sana ne?
Oğlan tekrar sorar:
- Sadece bilmek istiyorum, babacım. N'olur söyle, bir saatte kaç para kazanıyorsun?
- Peki o zaman. Madem çok merak ediyorsun, söylüyorum. Saatte 50 lira kazanıyorum. Mutlu oldun mu
şimdi? Çocuk birden çok üzülür, bu cevapla küçük belki de büyük hayalleri yıkılmış gibidir. Hemen kendini toparlayıp babasına sorar:
Baba, bana 25 lira borç verebilir misin?
Baba yine sinirlenir ve şöyle der:
Eğer saçma sapan bir şey ya da oyuncak almak için bu parayı istiyorsan derhal odana git bakalım ve
düşün.
Baban bütün gün sen, o saçma sapan, ne olduğu belirsiz şeyi al diye para kazanmıyor. Böyle
düşündüğün için yazıklar olsun sana!
Küçük oğlan sessizce odasına gider ve yavaşça kapısını kapatır. Baba ise daha da çıldırmış olarak kendikendine söylenir.
Sırf para alabilmek için bana böyle sorular sormaya nasıl cüret eder, diye düşünür.
Bir, bir buçuk saat geçmiştir ki baba artık sakinleşmiştir ve mantıklı olarak düşünmeye başlar. Belki degerçekten alması gereken çok önemli bir ihtiyacı vardır diye hayıflanır. Bugüne kadar oğlununkendisinden hiç para istemediğini hatırlar.
Doğru oğlunun odasına gider. Kapıyı açar ve oğluna sorar:
- Uyudun mu oğlum?
- Hayır, diye cevap verir oğlan.
Baba devam eder...
Çok yorgundum, o yüzden sana karşı biraz haksızlık ettiğimi düşündüm ve işte al, istediğin 25 lira.
Çocuk, sevinçle yatağında zıplar. Parayı alırken babasına sarılıp 'sağol babacım, yaşasın' der ve
heyecanla yastığının altındaki buruşuk paraları çıkarıp, saymaya başlar. Baba, oğlunun zaten parası
olduğunu fark edince yeniden sinirlenir. Çocuk tek tek paraları sayarken, baba hiddetle sorar:
- Madem paran vardı neden benden istedin?
- Çünkü yeterince param yoktu da ondan. Ama şimdi tamam. İstediğimi satın alabilirim artık. Yaşasın!
Ve çocuk babasının şaşkın bakışları üzerinde, devam eder:
- Babacım, şimdi 50 liram var ve senin bir saatini satın almak istiyorum. Yarın eve erken gel ki birlikte
yemek yiyip harika zaman geçirelim.
Baba çökmüştür, oğluna sarılır ve onun kendisini affetmesini ister.
Sözüm çok çalışanlara... Zaman büyük bir hızla akıp gidiyor ve biz, bizi sevenlere ve
sevdiklerimize dokunamadan konuşamadan, koklayamadan, bir şeyleri paylaşamadan, gözümüzün,
gönlümüzün arasından kayıp gitmesine izin veriyoruz.
Sürekli, hiç bitmeyen bir işimiz var.
Eğer yarın
başımıza bir şey gelirse, çalıştığımız şirket, yerimize birkaç saatte bile yeni birini bulabilir.
Ya geride bıraktığımız sevdiklerimiz, bizi sevenler? Onlar bu boşluğu nasıl dolduracak?
Yarın ,öbürgünden başlayarak değil hemen şimdi, bir saatlik kazancınızı sevdiklerinizle paylaşmaya nedersiniz? Eminim karşılığı, paha biçilmez olacak.

2 Mart 2009 Pazartesi

Sahneye 'Kar' Yağacak

Almanya Freiburg Şehir Tiyatrosunun Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk'un ''Kar'' romanından uyarladığı oyun, İstanbul'da tiyatroseverlerin karşısına çıkacak.
Yönetmenliğini Sandra Strunz'un yaptığı oyun, 23-24 Şubat tarihlerinde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde sergilenecek.
Oyunda, Frankfurt'ta yaşayan bir yazarın, siyasi içerikli bir konu hakkında araştırma yapmak için Anadolu'ya, Kars'a gelmesinin ardından yoğun kar yağışı nedeniyle bu kentte mahsur kalıp, kendini fikir çatışmalarının ortasında bulması işleniyor.
Almanya'da Türkçe üst yazıyla oynanan ve büyük ilgi gören oyun, ücretsiz olarak iki saat aralıksız sahnelenecek. Oyunun ardından yönetmen, dramaturg ve oyuncuların katılımıyla halka açık bir söyleşi de yapılacak.

Öğrendikçe Büyüdüm





Öğrendikçe büyüyormuş insan büyüdükçe öğrenmiyormuş.
Ve ben öğrendim ki hayat her daim güzelmiş. Mutlu olmak başkalarına değil kendine bağlıymış insanın. Sevmek mutlu olmaya yetmiyormuş. Ve sevilmekte mutlu olmak değilmiş. Mutluluk bir kuşun kanadında kelebeğin kozasındaymış. En değerli servet yüreğindeymiş insanın. En değersizi de…
Öğrendim ki iyilik yaptıkça değer kazanıyormuş yürekte ki inci
Ve kötülük yaptıkça çürürmüş yürek Değersiz olurmuş Öğrendim ki hayatın boğazına yapışmak lazımmış Hayatın ucundan tutmamak…

Öğrendim ki hayat ayrıntıda gizliymiş
Öğrendim ki aşkın mevsimi yokmuş Yürek hangi mevsimde atarsa O zamanmış aşk zamanı Ayrılık mevsimi yokmuş Ayrılmak son değilmiş her zaman Bazen sevmek yetmezmiş Severken git demek belki de gitmek lazımmış Öğrendim ki sevmek beraber olmak değilmiş sadece Yürekte hissetmekmiş…

Öğrendim ki umutsuzluk her zaman kötü değilmiş
Umutsuzluk umut gelince daha çok sevinmekmiş bazen Ve öğrendim ki ne yaşarsa yaşasın insan, Keşke değil iyi ki demek lazımmış Çünkü her keşke yeni bir şeyler daha katarmış hayata Ve her keşke büyütürmüş insanı Bu yüzden hayatımda ki her şeye iyi ki diyorum şimdi…

Ve ben öğrendim ki
Her iyi ki de biraz daha büyüyorum...

Açıkçası bu kadar güzel bir yazının üstüne çok fazla yorum yapmak istemem zaten yazı çok güzel anlatmış ama şu gerçek ki hayatımızda ''keşke'' lerdense ''iyi ki''lere yer açmalıyız.

26 Şubat 2009 Perşembe

Birinin Çıkarı ,Birinin Zararı

Atinalı Demades,cenaze levazımcısı olan bir hemşerisini ,bu işten fazla kazanç beklediği ve bu kazancın ancak birçok insanın ölümüyle sağlanabileceği gibi bahanelerle mahkum etmiş.Bu haklı bir yargı gibi görünmüyor çünkü hiçbir kazanç başkasına zarar vermeden sağlanamaz.Eğer bu kurala uyarsak birçok değişik yolla kazanç elde eden bütün insanları mahkum etmemiz gerekir.
Tüccar, gençliğini iyi yaşamak istemesinden, çiftçi buğdayın pahalanmasından kar sağlar; mimar evlerin yıkılmasından, avukat insanların kavgalı olmasından kar sağlar.
"Hiçbir hekim, dostlarının bile sağlıklı olmasından hoşlanmaz" demiş Yunanlı komedya yazarı Philemon, "ve hiçbir asker yurdundaki barıştan" vs...
Daha da kötüsü, herkes yüreğini yoklasa görür ki; gizli dileklerimizn çoğu, bir başkasının zararına değer ve beslenir.
Ne zaman bir varlık değişir ve doğasını başkalaştırırsa o anda önceki hali için ölüm başlıyor demektir.


Lucretius
(Montaigne Denemeler)


Düşündükçe anlıyorum ki, doğanın sabit düzeni hiç değişmiyor.Doğa fizikçilerine göre herşeyin doğması, çoğalması ve büyümesi bir başka şeyin bozulup ve çürümesi anlamına geliyor.

22 Şubat 2009 Pazar

Bu gün tatilden sonraki bir haftamızı geride bıraktık.Ama ben üzülmüyorum çünkü hayatımı tekrar düzene sokabildiğimi söyliyebilirm.Üniversite,dersler derken saatlerim,günlerim düzene giriyor.Birçoğumuz gibi bende planlı olmayı daha çok seviyorum.Zaten bu dönem galiba istesekte istemesekte programlı olmak zorundayız.Tekrar hatırlatmak istemem ama 4 dersin 4 ü de çok yoğun geçecekmiş gibi bir his var içimde:( İnşallah hepimiz üstesinden gelebiliriz.Bunların dışında bu gün şahit olduğum üzücü bir olayı paylaşmak istiyorum.Babamlar yurtdışından dönmüştü ve eve gelmeden önce birlikte yemek yemek için bizi(kardeşlerim,kuzenlerim ve halam) yemeğe çağırdılar.Bizde yola koyulduk.Hava yağmurlu olduğundan ve bizim buradaki tehlikeli kavşak yüzünden halam bana tedbir uyarılarından bahsetmeye başladı,derken konu tarfik kazalarına geldi...Tam da bunu konuşurken köprüye girmek üzereydik ve önümüzde korkunç bir trafik kazası oldu.Sağa yanaşmak üzere olan bir araba ve son hızla zig zaglar çizen bir diğer araba çarpıştı daha sonra ikiside dönerek otobüse çarptılar.Tüm bu olanlar sadece iki araba önümde oldu.Neyse ki kimseye bişey olmamıştı ama arkada şokun etkisiyle ağlayan çocuğun yüzü hala aklımdan çıkmıo:((.Daha sonra bu iki arabanın başından beri kapışarak geldiğini öğrendik.Bazen insanlar nasıl bu kadar bencil olabiliyolar diye düşünüyorum.Kendilerini düşünmüolar zaten kendisini düşünmeyen bir insan başkalarını hiç düşünmez herhalde ama çocuklarını da mı düşünmüolar...Neyse bu tür şeyler hepimizden uzak olur inşallah.