Bu hafta birinci dönemin son haftasıydı…Düşünce yazıları,seminerler,bloglar,ödevler derken koca bir dönemi bitirdik.Koca bir dönem diyorum ama nasıl geçti anlamadım,bunu derslerin ve günlerimizin çok güzel geçmiş oluşuna bağlıyorum.Umarım herkes için aynı şekilde geçmiştir.
Şimdi de bilgisayarın başına oturmuş blog yazıyorum bi taraftanda önümüzdeki yedi haftalık tatili nasıl geçiricez diye düşünüyorum.Öğrenci milleti böyle oluyor galiba tatil gelsede kurtulsak diye düşünüyoruz sonra tatili görünce kara kara ne yapsak diye…Tabii en sonunda iyi veya kötü bi şekilde yapılacak bir şeyler bılunuyor.Aslında şimdiden birkaç tane var ; vazgeçilmez CMN ödevleri ve bloglar=)Bunların yanı sıra böyle bi tatili bidaha zor bulucakmışız gibi geliyor,ee bunun içinde ne yapıp edip en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.Herkesin tatilinin iyi geçmesi dileğiyle…
28 Aralık 2008 Pazar
9 Aralık 2008 Salı
Yaşamdır keyif almayı değerli kılan...
Franklin bir çocuğa bir elma vermiş.Çocuk çok sevinmiş. Bir elma daha vermiş.Çocuk daha çok sevinmiş. Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüs. Ve bir elma daha verince,çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş, sonuncusunu düşürmüs yere...Bu sefer ağlamaya başlamıs çocuk.
Hayat böyledir işte...Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra, onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder. "Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.Yaşamdır,keyif almayı değerli kılan."
Bernard Shaw
Franklin bir çocuğa bir elma vermiş.Çocuk çok sevinmiş. Bir elma daha vermiş.Çocuk daha çok sevinmiş. Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüs. Ve bir elma daha verince,çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş, sonuncusunu düşürmüs yere...Bu sefer ağlamaya başlamıs çocuk.
Hayat böyledir işte...Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra, onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder. "Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.Yaşamdır,keyif almayı değerli kılan."
Bernard Shaw
bir boğaz klasiğidir Bebek...
Yürüyüş denilince aklınıza ne gelir?Pek tabiki yürümek.Yürüme genelde pekçok amaçlı yapılmakla beraber kalori yakmamıza büyük ölçüde fayda sağlar.Sahil yürüyüşleri pek çoğumuzun vazgeçilmezlerindendir.Bana mesafe olarak yakınlığından ve ayrı bir yeri olmasından Bebek sahili olmazsa olmazlarımdandır.Ya Bebek yürüyüşleri...Şunu baştan söylemeliyimki kalori hesabı farklı işler bu yürüyüşlerde.Arnavutköy-Bebek parkurunda başlangıç noktası Arnavutköy'dür.Hafif bir akşam yemeği sonrası inmişsinizdir mutlaka yürüyüşe.Balık kokuları arasında ciddii bir sınavdan geçersiniz.Sınav sonucuysa elinizde balık-ekmek Arnavutköy iskelesi.
Korkmayın aklınıza giren şeytan sadece kalori hesaplarında sapmalara neden oluyor.
Dolunayda varsa yakamozu takip edercesine yürümek ayrı bir keyiftir.10dak.sonra Bebek'tesiniz.Mısırcı size doğru geliyor veya siz mısırcıya.Haşlanmışmı yoksa közdemi alsam diye düşünürken koçanı atacak çöp kovası ararken bulursunuz kendinizi.Bu arada ben yürüyüşteyim:).Kafe ve restaurantları geçtikten sonra yürüyüş parkuru waffle sevenleri kucaklıyor.(Sahil-yol çalışması nedeniyle parkurumuzda son nokta).Yürüyüşün esneme kısmı waffle yemektir.Süper bir esneme tekniğidir (midede dışa doğru bir esneme).Bebek'e neden geldiğinizi unutmuş şekilde rehavet çöküyor ayaklarınıza ve vicdanınıza.Siz kalori vermeyi planlamıştınız ama bu yürüyüşün en büyük farkı burda.Kalori alıp dönüyorsunuz.Arkadaşlarınızla bu deneyimi paylaşın.Sevgiyle kaloriyle kalın.Eğerki yüzünüzde tebessümle dönüyorsanız işler yolunda demektir...
Yürüyüş denilince aklınıza ne gelir?Pek tabiki yürümek.Yürüme genelde pekçok amaçlı yapılmakla beraber kalori yakmamıza büyük ölçüde fayda sağlar.Sahil yürüyüşleri pek çoğumuzun vazgeçilmezlerindendir.Bana mesafe olarak yakınlığından ve ayrı bir yeri olmasından Bebek sahili olmazsa olmazlarımdandır.Ya Bebek yürüyüşleri...Şunu baştan söylemeliyimki kalori hesabı farklı işler bu yürüyüşlerde.Arnavutköy-Bebek parkurunda başlangıç noktası Arnavutköy'dür.Hafif bir akşam yemeği sonrası inmişsinizdir mutlaka yürüyüşe.Balık kokuları arasında ciddii bir sınavdan geçersiniz.Sınav sonucuysa elinizde balık-ekmek Arnavutköy iskelesi.
Korkmayın aklınıza giren şeytan sadece kalori hesaplarında sapmalara neden oluyor.
Dolunayda varsa yakamozu takip edercesine yürümek ayrı bir keyiftir.10dak.sonra Bebek'tesiniz.Mısırcı size doğru geliyor veya siz mısırcıya.Haşlanmışmı yoksa közdemi alsam diye düşünürken koçanı atacak çöp kovası ararken bulursunuz kendinizi.Bu arada ben yürüyüşteyim:).Kafe ve restaurantları geçtikten sonra yürüyüş parkuru waffle sevenleri kucaklıyor.(Sahil-yol çalışması nedeniyle parkurumuzda son nokta).Yürüyüşün esneme kısmı waffle yemektir.Süper bir esneme tekniğidir (midede dışa doğru bir esneme).Bebek'e neden geldiğinizi unutmuş şekilde rehavet çöküyor ayaklarınıza ve vicdanınıza.Siz kalori vermeyi planlamıştınız ama bu yürüyüşün en büyük farkı burda.Kalori alıp dönüyorsunuz.Arkadaşlarınızla bu deneyimi paylaşın.Sevgiyle kaloriyle kalın.Eğerki yüzünüzde tebessümle dönüyorsanız işler yolunda demektir...
30 Kasım 2008 Pazar
Bahçemdeki Ateş Böcekleri
Bu hafta size seyrettiğim bir filmi anlatmak istiyorum.Seyrettiğim film Bahçemdeki Ateş Böcekleriydi.Bu filmi seçmemdeki asıl neden oyuncu kadrosunun zenginliğiydi ama açıkçası pek beklediğim gibi değildi.CMN dersini kırmış olmanın verdiği stresinde etkisiyle filme konsantre olmakta zorlandım.Kısaca filmden bahsedecek olursak esin kaynağını Robert Frost'un şiirinden alan ve yarı otobiyografik bir öyküye dayanan film, Chicago yakınlarındaki bir kasabada yaşayan Taylor ailesinin hikayesini anlatıyor.Üniversite profesörü ve yazar baba Charles, kaba ve baskın bir karakterdir. Lisa ise mükemmel bir annedir. Oğulları Michael ergenliğe yeni girmektedir. Lisa’nın somurtkan ve küskün kız kardeşi Jane, bir yazlığına aileye katılır ve Michael ile arkadaş olur.Filmin başında yıllar öncesine geri dönülmüştür ve 22 yıl sonrasında Lisa’nın geç kalmış üniversite mezuniyetinin kutlamaları yapılmaktadır. Michael artık ünlü bir yazar olmuştur. Hikâyenin başında annesinin karnında olan kız kardeşi Ryne ise hukuk fakültesine gitmektedir. Jane ve kocası Jimmy Lawrence, Taylor’ların eski evinde yaşamaktadır.Oldukça sürükleyici bir film olmnasına rağmen filmin sonu çok beklediğim gibi bitmedi.Bazı şeylerin havada kaldığını da söyleyebilirim.Birçok kişi tarafından film oldukça eleştirilmiş özellikle de Julia Roberts’ın performansı.. her şeye rağmen her izleyicinin değerini anlayamayacağı tarzda bir film.Bence gerçekten görülmesi gereken bir aile filmi..büyük ailelere ve onların sorunlarına güzel bir yaklaşım..
24 Kasım 2008 Pazartesi
Geçen hafta PUB 149 derslerinde kültür ve hayatımıza getirdikleri üzerine konuşmalar yaptık.Daha sonra da internet ve kullanımından bahsettik,aslında baktığımızda internet te bir çesit kültür ve kimimizin haytında çok büyük bir yeri var kimimizinkinde ise sadece ihtiyaç duyulduğunda kullanılmakta.Sorunda bu galiba hangisi doğru?Açıkçası ben ikinci gruba dahil olmaktayım şu ana kadar pek bir zararını görmemiştim ama bu sene itibariyle görmeye başladığımı söyleyebilirim.Özelliklede derslerdeki kullanım alanından dolayı.Bunların yanı sıra hepimizin bildiği gibi internetin kullanım alanı çok geniş ama bunu verimli şekilde kullanmak,bizi ve hayatımızı geliştirebilecek şekilde kullanmanın ise herşeyden daha önemli olduğunu düşünüyorum.
16 Kasım 2008 Pazar
Merhaba;
Bu blogtaki ilk yazım,açıkçası ne yazılır bilmiyorum ama haftasonu elime geçen bir dergide okuduğum üç hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.Bence üçünden de hayata dair çok güzel dersler çıkarılabilir;
Kavak Ağacı ile Kabak
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.
En iyi Buğday
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi.
-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
Geleceğini biliyordum…
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…
Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir,yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.'
Afrika Atasözü
Bu hikayeleri okuduktan sonra hayatı anlamlı kılan sadece beş şeyin olduğunu gördüm.Çok çalışmak,emek harcamak,güven vermek,sevmek ve paylaşmak.Bence hayata bir de bu açıdan bakmalıyız.Hayat uzun bir öyküye benzer,ancak öykünün uzun olması değil iyi olması önemlidir.
Bu blogtaki ilk yazım,açıkçası ne yazılır bilmiyorum ama haftasonu elime geçen bir dergide okuduğum üç hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.Bence üçünden de hayata dair çok güzel dersler çıkarılabilir;
Kavak Ağacı ile Kabak
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.
En iyi Buğday
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi.
-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
Geleceğini biliyordum…
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…
Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir,yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.'
Afrika Atasözü
Bu hikayeleri okuduktan sonra hayatı anlamlı kılan sadece beş şeyin olduğunu gördüm.Çok çalışmak,emek harcamak,güven vermek,sevmek ve paylaşmak.Bence hayata bir de bu açıdan bakmalıyız.Hayat uzun bir öyküye benzer,ancak öykünün uzun olması değil iyi olması önemlidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)