6 Nisan 2009 Pazartesi

İTİRAFLAR=))

1 GB'lık cevşen

Bir alkış da sınava giderken, 1 GB'lık flash disc'e Kur-an'ı Kerim ve dualar atan, sonra da boynuna asan ve cevşen niyetine kullanan kardeşime gelsin.

Sarışının hamile hali

Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, gebelikle ilgili okuduğun; "Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." makalesinden sonra panikle bana dönüp; "Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" diye sorduğunda sana; "Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" diyemedim ya! Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!

Hemşiranım

Bir hastahane. Yoğun bakım odası. Sabah saatleri. Neşe içinde odaya giren bir hemşire hanım. Ve neşe içinde şakıyan sesi: "Ahmet beyy, Ahmet beyyy bugün keyifler nasıl? Ama küs müyüz canım?" Ahmet beyde ne ses ne nefes. Hemşire hanım neşeli neşeli gezinmekte. Dayanamayan hademe bir yandan yeri silerken cevap verir: "Hemişiraanım bu hasta eks olmuş galibaa." Hemşire hanımdan el cevap: "Sus da işine bak senn!" Ve nice sonra hastanın nabzına bakan hanımefendi hayretle bağırır: "Aaa hakkaten..." Bu olayı izleyen diğer hasta olan dayımın bize aktarırken son cümlesi: "Kendimi Türk hademelerine emanet etmek istiyorum."

Gaz kokusu

Büyük marketlerden birinde kasada kuyruktayız. Birden etrafa kötü bir koku yayılıyor, herkes yüzünü ekşitiyor "Kokunun kaynağı ben değilim." gibilerinden. Kuyrukta babasıyla bekleyen 8 yaşlarındaki bir veletin "Baba bu kokunun aynısıdan bizim banyoda da vardı." demesiyle, ortada kırmızı suratlı bir baba ve olayın faili bulunduğu için rahatlayıp tebbessüm eden bizler.

Siyah olsun da...

Kendi arabası diye siyah gördüğü farklı markadaki her arabaya binmeye çalışan ve birinde de başarılı olup araba anahtarı kabul etmiyor diye servisi arayan, iki saat nasıl olup da çalışmadığı hakkında servis elemanına cepten malumat veren başka salak var mı? Arabalarınızı kilitlemeden çıkmayın; binerim...

Eniştemin intikamı

Enişteme "Arabayı değiştirsene artık, benden bile daha yaşlı" diyorum, "Değiştiremem, araba yolda kalınca teyzen arabayı itiyor, peşimden koşması çok hoşuma gidiyor. Yıllarca ben koştum peşinden, şimdi biraz da o koşsun" cevabıyla gülüyorum, gülüyorum, hala gülüyorum.

Giyim kuşam

Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"

Gözlem yeteneği

Gece, geçirdiği trafik kazası sebebiyle acile getirilen hastanın yakınları odaya doluşmuşlar. Kontrole gelen doktor hemşirelere dönerek "Hastayı gözleme alın" deyip odadan çıkıyor. Peşinden bütün hasta yakınları da odayı boşaltıyor. Hastayla ilgilenmeye başlıyoruz. Aradan on beş dakika geçiyor, odanın kapısı aralanıyor. Hasta yakınlarından biri elinde sıcacık bir gözlemeyle odaya girip usulca hemşireye yaklaşıyor: "Doktor bey gözleme alın dediydi, bunu nereye bırakayım? Siz mi yedirirsiniz anası mı gelip yedirsin?"

Bireysellik

Anneme, "Hayatıma giren erkekler neden bu kadar çabuk çıkıyor? Bendeki şanssızlık genetik mi?" diye sordum. "O senin bireysel salaklığın, bizi bulaştırma!" dedi. Hemen sustum.

Cennet brokolisi

Sofrada "Hanım ben hiç brokoli yemedim." diyen seksenlik dedeme "Artık öteki tarafta yersin." cevabını veren hınzır bir anneannem var! Geberin Köpekler! Anti-bakteriyel sabunla ellerimi yıkarken, "Geberin köpekler!" diye kahkaha atan, bakterilerin ölüşünü zihninde canlandırıp bundan zevk duyan ben mi, neden güldüğümü anlattığımda "Hayvansın sen, onların da canı var!" diyen kız arkadaşım mı acaba daha çok alkışı hak ediyor? Alkışlayan ellerde bakteri olmasın lütfen.

16 Mart 2009 Pazartesi

Hep biryerlere,birşeylere yetişme çabasındasınız değil mi?


Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi. Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçiniz i ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında? Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?


Müşfik KENTER

12 Mart 2009 Perşembe

Bir Saatini Satın Almak İstiyorum...

Adam, akşam geç bir saatte işinden döndüğünde beş
yaşındaki oğlunu, kapıda kendisini beklerken bulur. Çok
yorgun ve perişandır. Çocuk heyecanla sorar:
- Baba, bir soru sorabilir miyim?
- Tabii ki sor bakalım ama kolay olsun.
- Bir saate kaç lira kazanıyorsun?
Baba, çok sinirlenir ve oğluna kızar.
- Seni ilgilendirmeyen işlerle ne diye uğraşıyorsun? Kaçsa kaç, sana ne?
Oğlan tekrar sorar:
- Sadece bilmek istiyorum, babacım. N'olur söyle, bir saatte kaç para kazanıyorsun?
- Peki o zaman. Madem çok merak ediyorsun, söylüyorum. Saatte 50 lira kazanıyorum. Mutlu oldun mu
şimdi? Çocuk birden çok üzülür, bu cevapla küçük belki de büyük hayalleri yıkılmış gibidir. Hemen kendini toparlayıp babasına sorar:
Baba, bana 25 lira borç verebilir misin?
Baba yine sinirlenir ve şöyle der:
Eğer saçma sapan bir şey ya da oyuncak almak için bu parayı istiyorsan derhal odana git bakalım ve
düşün.
Baban bütün gün sen, o saçma sapan, ne olduğu belirsiz şeyi al diye para kazanmıyor. Böyle
düşündüğün için yazıklar olsun sana!
Küçük oğlan sessizce odasına gider ve yavaşça kapısını kapatır. Baba ise daha da çıldırmış olarak kendikendine söylenir.
Sırf para alabilmek için bana böyle sorular sormaya nasıl cüret eder, diye düşünür.
Bir, bir buçuk saat geçmiştir ki baba artık sakinleşmiştir ve mantıklı olarak düşünmeye başlar. Belki degerçekten alması gereken çok önemli bir ihtiyacı vardır diye hayıflanır. Bugüne kadar oğlununkendisinden hiç para istemediğini hatırlar.
Doğru oğlunun odasına gider. Kapıyı açar ve oğluna sorar:
- Uyudun mu oğlum?
- Hayır, diye cevap verir oğlan.
Baba devam eder...
Çok yorgundum, o yüzden sana karşı biraz haksızlık ettiğimi düşündüm ve işte al, istediğin 25 lira.
Çocuk, sevinçle yatağında zıplar. Parayı alırken babasına sarılıp 'sağol babacım, yaşasın' der ve
heyecanla yastığının altındaki buruşuk paraları çıkarıp, saymaya başlar. Baba, oğlunun zaten parası
olduğunu fark edince yeniden sinirlenir. Çocuk tek tek paraları sayarken, baba hiddetle sorar:
- Madem paran vardı neden benden istedin?
- Çünkü yeterince param yoktu da ondan. Ama şimdi tamam. İstediğimi satın alabilirim artık. Yaşasın!
Ve çocuk babasının şaşkın bakışları üzerinde, devam eder:
- Babacım, şimdi 50 liram var ve senin bir saatini satın almak istiyorum. Yarın eve erken gel ki birlikte
yemek yiyip harika zaman geçirelim.
Baba çökmüştür, oğluna sarılır ve onun kendisini affetmesini ister.
Sözüm çok çalışanlara... Zaman büyük bir hızla akıp gidiyor ve biz, bizi sevenlere ve
sevdiklerimize dokunamadan konuşamadan, koklayamadan, bir şeyleri paylaşamadan, gözümüzün,
gönlümüzün arasından kayıp gitmesine izin veriyoruz.
Sürekli, hiç bitmeyen bir işimiz var.
Eğer yarın
başımıza bir şey gelirse, çalıştığımız şirket, yerimize birkaç saatte bile yeni birini bulabilir.
Ya geride bıraktığımız sevdiklerimiz, bizi sevenler? Onlar bu boşluğu nasıl dolduracak?
Yarın ,öbürgünden başlayarak değil hemen şimdi, bir saatlik kazancınızı sevdiklerinizle paylaşmaya nedersiniz? Eminim karşılığı, paha biçilmez olacak.

2 Mart 2009 Pazartesi

Sahneye 'Kar' Yağacak

Almanya Freiburg Şehir Tiyatrosunun Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk'un ''Kar'' romanından uyarladığı oyun, İstanbul'da tiyatroseverlerin karşısına çıkacak.
Yönetmenliğini Sandra Strunz'un yaptığı oyun, 23-24 Şubat tarihlerinde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde sergilenecek.
Oyunda, Frankfurt'ta yaşayan bir yazarın, siyasi içerikli bir konu hakkında araştırma yapmak için Anadolu'ya, Kars'a gelmesinin ardından yoğun kar yağışı nedeniyle bu kentte mahsur kalıp, kendini fikir çatışmalarının ortasında bulması işleniyor.
Almanya'da Türkçe üst yazıyla oynanan ve büyük ilgi gören oyun, ücretsiz olarak iki saat aralıksız sahnelenecek. Oyunun ardından yönetmen, dramaturg ve oyuncuların katılımıyla halka açık bir söyleşi de yapılacak.

Öğrendikçe Büyüdüm





Öğrendikçe büyüyormuş insan büyüdükçe öğrenmiyormuş.
Ve ben öğrendim ki hayat her daim güzelmiş. Mutlu olmak başkalarına değil kendine bağlıymış insanın. Sevmek mutlu olmaya yetmiyormuş. Ve sevilmekte mutlu olmak değilmiş. Mutluluk bir kuşun kanadında kelebeğin kozasındaymış. En değerli servet yüreğindeymiş insanın. En değersizi de…
Öğrendim ki iyilik yaptıkça değer kazanıyormuş yürekte ki inci
Ve kötülük yaptıkça çürürmüş yürek Değersiz olurmuş Öğrendim ki hayatın boğazına yapışmak lazımmış Hayatın ucundan tutmamak…

Öğrendim ki hayat ayrıntıda gizliymiş
Öğrendim ki aşkın mevsimi yokmuş Yürek hangi mevsimde atarsa O zamanmış aşk zamanı Ayrılık mevsimi yokmuş Ayrılmak son değilmiş her zaman Bazen sevmek yetmezmiş Severken git demek belki de gitmek lazımmış Öğrendim ki sevmek beraber olmak değilmiş sadece Yürekte hissetmekmiş…

Öğrendim ki umutsuzluk her zaman kötü değilmiş
Umutsuzluk umut gelince daha çok sevinmekmiş bazen Ve öğrendim ki ne yaşarsa yaşasın insan, Keşke değil iyi ki demek lazımmış Çünkü her keşke yeni bir şeyler daha katarmış hayata Ve her keşke büyütürmüş insanı Bu yüzden hayatımda ki her şeye iyi ki diyorum şimdi…

Ve ben öğrendim ki
Her iyi ki de biraz daha büyüyorum...

Açıkçası bu kadar güzel bir yazının üstüne çok fazla yorum yapmak istemem zaten yazı çok güzel anlatmış ama şu gerçek ki hayatımızda ''keşke'' lerdense ''iyi ki''lere yer açmalıyız.

26 Şubat 2009 Perşembe

Birinin Çıkarı ,Birinin Zararı

Atinalı Demades,cenaze levazımcısı olan bir hemşerisini ,bu işten fazla kazanç beklediği ve bu kazancın ancak birçok insanın ölümüyle sağlanabileceği gibi bahanelerle mahkum etmiş.Bu haklı bir yargı gibi görünmüyor çünkü hiçbir kazanç başkasına zarar vermeden sağlanamaz.Eğer bu kurala uyarsak birçok değişik yolla kazanç elde eden bütün insanları mahkum etmemiz gerekir.
Tüccar, gençliğini iyi yaşamak istemesinden, çiftçi buğdayın pahalanmasından kar sağlar; mimar evlerin yıkılmasından, avukat insanların kavgalı olmasından kar sağlar.
"Hiçbir hekim, dostlarının bile sağlıklı olmasından hoşlanmaz" demiş Yunanlı komedya yazarı Philemon, "ve hiçbir asker yurdundaki barıştan" vs...
Daha da kötüsü, herkes yüreğini yoklasa görür ki; gizli dileklerimizn çoğu, bir başkasının zararına değer ve beslenir.
Ne zaman bir varlık değişir ve doğasını başkalaştırırsa o anda önceki hali için ölüm başlıyor demektir.


Lucretius
(Montaigne Denemeler)


Düşündükçe anlıyorum ki, doğanın sabit düzeni hiç değişmiyor.Doğa fizikçilerine göre herşeyin doğması, çoğalması ve büyümesi bir başka şeyin bozulup ve çürümesi anlamına geliyor.

22 Şubat 2009 Pazar

Bu gün tatilden sonraki bir haftamızı geride bıraktık.Ama ben üzülmüyorum çünkü hayatımı tekrar düzene sokabildiğimi söyliyebilirm.Üniversite,dersler derken saatlerim,günlerim düzene giriyor.Birçoğumuz gibi bende planlı olmayı daha çok seviyorum.Zaten bu dönem galiba istesekte istemesekte programlı olmak zorundayız.Tekrar hatırlatmak istemem ama 4 dersin 4 ü de çok yoğun geçecekmiş gibi bir his var içimde:( İnşallah hepimiz üstesinden gelebiliriz.Bunların dışında bu gün şahit olduğum üzücü bir olayı paylaşmak istiyorum.Babamlar yurtdışından dönmüştü ve eve gelmeden önce birlikte yemek yemek için bizi(kardeşlerim,kuzenlerim ve halam) yemeğe çağırdılar.Bizde yola koyulduk.Hava yağmurlu olduğundan ve bizim buradaki tehlikeli kavşak yüzünden halam bana tedbir uyarılarından bahsetmeye başladı,derken konu tarfik kazalarına geldi...Tam da bunu konuşurken köprüye girmek üzereydik ve önümüzde korkunç bir trafik kazası oldu.Sağa yanaşmak üzere olan bir araba ve son hızla zig zaglar çizen bir diğer araba çarpıştı daha sonra ikiside dönerek otobüse çarptılar.Tüm bu olanlar sadece iki araba önümde oldu.Neyse ki kimseye bişey olmamıştı ama arkada şokun etkisiyle ağlayan çocuğun yüzü hala aklımdan çıkmıo:((.Daha sonra bu iki arabanın başından beri kapışarak geldiğini öğrendik.Bazen insanlar nasıl bu kadar bencil olabiliyolar diye düşünüyorum.Kendilerini düşünmüolar zaten kendisini düşünmeyen bir insan başkalarını hiç düşünmez herhalde ama çocuklarını da mı düşünmüolar...Neyse bu tür şeyler hepimizden uzak olur inşallah.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Minübüslerde Yaşanan Komik Olaylar :) :) :)

Minibüslerde yaşanan komik olaylar :)
Yolcu müsait bi yerde inmek ister ama dili sürçer:
- Şoför bey mübarek bi yerde inebilir miyim?
- Şu ilerdeki caminin önünde bırakayım teyze seni
Oğlum bu Eminönü'nden geçer mi?
- Yok teyze biz Taksim'e çıkıyoruz.-
Hah tamam oğlum siz gidin ben gelmeyeceğim
Yolcu:- Abi Heykel'e çıkıyo mu?
Şoför:-Yok abi, yanından geçiyo
Arkadaki aksi teyze öndeki uzun saçlı delikanlıya seslenir:
- Kızım şurdan bir kişi uzatır mısın?
- Ben kız değilim!
- Amaaaan ne bileyim kız mısın dul musun, uzat işte
Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum. Sigaramın kalmadığı aklımagelince önünde durduğum Tekel bayiine girecekken minibüs geldi. Apar toparbindim. Şoföre parayı uzatıp,- Bir Monte Carlo' dedim! Adam birkaç saniye yüzüme bakıp:
- Abi bu Bakırköy'e gider' diye cevap verdi! İşte o an benim ve şoförünbittiği andı
- Mükemmel bir yerde inebilir miyim?Yolcunun kafası karışık sanırım, kendisi de dolmuşdakilerle birlikte güler söylediğine şoför kadını indirirken:
- Buyrun size layık değil ama!
Yolcu müsait bi yerde inmek ister ama dili sürçer:
- Müsait bi yerde iner misiniz?
Şoför:- Niye sen mi kullancan???
Rumeli-Hisarüstü otobüsüyle Taksim'e doğru gidi yoruz. Adamın biriBeşiktaş dolaylarında gayet aceleci bir tavırla:- Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?
Bizim şoför olaya hakim:- Tabi abi ayıp ettin. Al götür senden kıymetli mi.
Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi. Tam o anda kavgaettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş minibüse bindi.Birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı. Çocuklardan biri şoföreparayı uzattı:
- Abi bir öğrenci bir de hayvan alır mısın?
Bunları okuyunca hem gülüyorum hem de insanlık hali diye düşünüyorum.Maalesef mutlu olduğumuz anlarda bile gülmek yerine ''mutluluktan ağlamayı?'' seçen bir toplumuz bunlarda olmasa kim bilir nasıl güleriz??...

30 Ocak 2009 Cuma

Bu yazımı birzcık özür yazısına ayırmak istiyorum açıkçası.Maalesef bilgisayarımda yaşadığım problem yüzünden internetimi hatta bi çoğu programımı kullanamıyorum.Bu yüzden herşeyim aksamış durumda =(.İndirdiğim bi program nedeniyle virüs girdi internete girdikten bi süre sonra kendi kendine kapanıo.Bir haftadır babaannemde kalıyorum artk kuzenimden idare etmeye çalışıcam.(Hocam sizden özürdiliyorum bu konuda lütfen affedin!).Onun dışında tatilim gayet sıradan geçio.Spor yapıyorum,kitap okuyorum,sinema,evde film derken geçio.Geçen hafta da İtanbul Modern Sinemaları na gittim ve çok keyif aldım.Zaten sadece manzarası bile yeterli oluyor benim için tüm günümü orda geçirebilirim...Onun dışında ödevimiz olmamasına rağmen ödev varmış gibi yaşıorum maalesef ikizime çok fazla ödev verilmiş elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum her ne kadar zor olsa da.İçim el vermiyo onu kağıtlarla boğuşuken görmeye.Bu yazım çok karışık oldu pek te beğenmedim ama aklıma gelenler ya da anlatabileceklerim bu kadar=)Diğer bir yazımı en kısa zamanda yazmam dileğiyle...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Belki biraz karamsar olucak ama Can Dündar'ın yazısı beni bunları düşündürmeye itti.Hayata baktığımızda hepimizin başına geleceği kesin olan tek şey ölümdür.Ancak ne zaman ölüceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz.Belki bugün,belki yarın,belki de daha sonra...Aslında bilmemiz gereken tek şey her insanın hayatında farklı da olsa farkında olması gereken çok şeyin olduğu.Daha yazıyı okumayı bitirmeden düşündümde;
FARKINDA OLMALI İNSAN...

Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark etmeli anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli. Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli. Henüz Bebekken 'Dünya Benim!'Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!'Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli. Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra. Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli. ?Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli. Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli. Ve Ona Göre Yaşamalı. Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli. Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli. Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli. Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli. Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli. FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.Hayat Kısa,Kuralları Yık,Kolay Affet,Yavaş Öp,Kalpten Sev! ,Kahkahalara Boğul,Ve Yüzünü Güldürmeyi Başaran Hiç Bir Şeye Sırtını Dönme...

10 Ocak 2009 Cumartesi

Bir Sevgi Öyküsü
Bu hafta ödevleri de bitirmenin verdiği huzurla zamanımın çoğunu kitap okumaya ayırdım.Başlılkta da belirttiğim gibi kitabın adı ‘Luisito’idi.Herkesin bi kitaptan beklentileri farklı olabilir belki ama bu gerçekten herkesin sevebileceği bir öykü..Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım gerçekten 2 günde bitti kitap gerçi çok ta uzun değildi zaten=).(104 syf).Bu arada LUISITO eskilere dayanan Yüreğiğnin Götürdüğü Yere Git’in yazarıSusanna Tamaro’nun bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı bir kiap.Biraz kendi yorumlarımla biraz da kopya çekerek yazdığım kitap özeti aşağıda…
Luisito
Susanna Tamaro

Kitap Anselma adında yaşlı ve emekli bir öğretmenin hikayesini anlatmaktadır.Anselma Roma’daki evinde yıllardır yalnız başına yaşamakta, artık tanıyamadığı bu dünyada kendini gereksiz hissetmektedir. Her günü acı ve hüzün doludur. Bir yaz gecesi çöp tenekesinin dibinde terk edilmiş olağanüstü bir papağan bulur. Luisito adını verdiği papağan, Anselma’nın yüreğindeki sevgiyi yeniden keşfetmesini sağlar.
yaşamıyla hesaplaşmayı göze alan Anselma, Luisito sayesinde, dünyanın ona unutturmaya çalıştığı yaşama sevincini yeniden duymaya başlar. Luisito, bazen şaşırtan, duygulandıran bazen de eğlendiren bir öykü. Aynı zamanda tekdüze ve sevgisiz bir yaşamın güzelliğini ve sevgisini ortaya çıkaran bir roman.

1 Ocak 2009 Perşembe

Siz de Okuyun!

Bu gün Erkan Hoca'nın mailini aldıktan sonra ve yılın ilk günü olması nedeniyle yazmak istedim.Öncelikle yeni yılın ve nice yeni yılların herkesin tüm dilediklerini gerçekleştirerek sağlıklı,huzurlu ve mutlu günler getiresini dilerim.Tatilin ilk haftası neredeyse bitmek üzere ve ben hala ödevleri düzene sokamadım=( .Umarım bu haftasonuna kadar hepsini halleder ve tatilimin diğer kısmını huzurla geçirebilirim=).Bunun dışında hayatımda maalesef buraya yazmaya değicek kadar ilginç şeylerin olduğunu düşünmüyorum ama geçenlerde bir mail geldi ;Avrupa ve Amerika'da 2-9 yas çocuklara Tanri'ya iliskin düsüncelerini sormuslar. Dinsel egitimin bir parçasi olarak çocuklara 'Tanri'ya bir mektup yazın ve duygularinizi isteklerinizi anlatin' demisler.Çocukların iç dünyasını tüm saflığıyla yansıtan bir yazı.Okurken çok güldüm,sizinle de paylaşmak istedim...>
1) Canim canim Tanri, Astronotlari öyle yukari firlatip firfir> döndürmelerinden ödüm kopuyor. N'olur onlarin bizim evin çatisina> düsmelerine izin verme.> Dostun Norman --4.5 yasinda--> >
2) Sevgili Tanrim, Insanlarin ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine> neden elindekileri tutmuyorsun? Jane --6 yasinda--
3) Sevgili Tanri, Sen tuhaf ne yaparsan yap herkes hayran oluyor; ama ben> ufacik bir saka bile yapsam yiyorum firçayi. Jodie --6.5 yasinda--> >
4) Sevgili Tanri, Bizi hiç merak etme çünkü bizimkiler çok dindar.> Teddy --9 yasinda--
5) Sevgili Tanri, Kitabini okudum ve begendim. Bütün o fikirler nereden> geldi aklina? John --8 yasinda--> >
6) Sevgili Tanri, Zürafalarin görünümünü isteyerek mi böyle yaptin, yoksa> yanlislikla mi oldu? Norman --4 yasinda--> >
7) Tanrim, Incil'de neden hiç karinin adi geçmiyor? Yoksa Incil'i yazarken> daha evlenmemis miydiniz? Larry --6 yasinda--
8) Sevgili Tanrim, Eger Tanri ben olsaydim bu kadar iyi olmazdim.Bunu> aklindan çikarma.> Michelle --6 yasinda--
Burdan da görebiliyoruz ki çocukların hayal dünyaları gerçekten de çok geniş.Bazen onları dinlemek,onlarla zaman geçirmek yapılabilecek en iyi şeylerden biri.Sizi gerçek dünyadan kısa bir süre de olsa uzaklaştırıyor ya da tam ortasına itiyor=)